Vergi borçlarının tahsili bakımından istihkak haczi uygulaması, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu haricinde 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunu’nda da düzenlenmiştir. Mezkur yasa hükümleri uyarınca vergi idareleri, amme borcunun tahsili için amme borçlusu kişi veya kurumun, üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine haciz tesis edebilmektedir. Vergi idaresi, asıl borçluya ödeme emri gönderir ve borcu tahsil edemez ise asıl borçlunun alacaklı olduğu üçüncü kişilerin genellikle banka hesaplarına haciz tesis etmektedir. Haciz bildirisini tebliğ alan üçünü kişi, bu bildiriyi tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde borcu olmadığını veya haciz tebliğinden önce borcunu ödediğini vergi idaresine yazılı olarak bildirmek mecburiyetindedir. Aksi halde borç, üçüncü kişinin zimmetinde kabul edilir. 7 günlük itiraz süresinin geçirilmesi halinde, haczin tesis edildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde üçüncü kişi, genel mahkemelerde menfi tespit davası açarak asıl amme borçlusuna borcu olmadığını ve/veya kendisine haciz bildirisinin gönderildiği tarihten önce borcu ödediğini ispat etmelidir. Uygulamada ne yazık ki bu itiraz/dava süreleri geçirilmekte ve üçüncü kişiler hakkında vergi idaresince haciz işlemleri tatbik edilerek, borç bu kişilerin zimmetinde sayılabilmektedir. Vergi idareleri, amme borçlusunun alacaklı olduğu kişileri tespit ederken genellikle BS formlarını dikkate almaktadır. Bu uygulama çoğu zaman hukuka aykırı sonuçlar doğurabilmektedir. Vergi idarelerinin istihkak haczi uygulayabilmesi için amme borçlusunun üçüncü şahıstan alacaklı olduğunu bildirmiş olması veya idarece borçlu şirketin bu şahıslardan alacağı olduğunu tespit etmesi gerekmektedir. Danıştay’ın çoğu kararında haciz bildirisine süresinde itiraz edilmemiş olunsa da idarenin (vergi dairesinin), asıl borçlunun üçüncü kişiden alacağının olduğunu kanıtlaması gerektiği, yalnızca BS formundan hareket edilemeyeceğinin altı çizilmiştir. Tarafı olduğumuz Muğla Vergi Mahkemesi’nin işlemin iptali konulu (asıl amme borçlusu şirketin ödenmeyen borçlarının tahsili amacıyla müvekkilinin banka hesaplarına haciz işlemi uygulandığı, 6183 sayılı Kanunun 79. maddesi uyarınca düzenlenen ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği, istihkak haczine ilişkin 6183 sayılı Kanunun 62. maddesinin birinci fıkrasında yazılı şartların oluşmadığı, idareye başvurularak asıl amme borçlusu şirketle ilgili alacak-borç ilişkisinin haciz bildirisinin tebliğinden önce sona erdiğinin izah edildiği, asıl borçlu şirkete olan borçların ödeme emrinin tebliğinden evvel ödendiği gerekçesiyle haciz işleminin iptali talep edilmiştir) davasında, Mahkeme Nisan 2024 tarihli ara kararında işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vererek, şu hükümlere yer vermiştir; “Uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı adına düzenlenen 20.02.2020 tarih ve …. sayılı haciz bildirisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde davalı idareye itirazda bulunulmamış ise de; davalı idarece davacının asıl amme borçlusu ….. Tic. Ltd. Şti.’ye borcu olduğuna ve borcun miktarına dair bir tespit yapılmaması, yalnızca Bs bildiriminden hareketle asıl amme borçlusu şirketin davacıdan alacağı bulunduğu sonucuna varılması hususları değerlendirildiğinde, başka somut tespitler bulunmaksızın yalnızca Ba-Bs bildirim formlarının taraflar arasındaki borç-alacak ilişkisinin haciz bildirisinin tebliğ edildiği tebliğ edildiği tarihte halen devam ettiğini göstermediğinden, 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca tesis edilen haciz işleminde ve haczin kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 02.02.2024 tarih ve …… sayılı işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir. Öte yandan, dava konusu haciz işlemlerinin uygulanması halinde, davacının malvarlığı hakkında satış vb. işlemlerin tesis edilebileceği, mülkiyet hakkına doğrudan müdahale oluşturan işlem dolayısıyla telafisi güç veya imkansız zararların doğabileceği de açıktır. Açıklanan nedenlerle; davacının yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne, açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararlara sebep olacağı anlaşılan dava konusu haciz işlemlerinin; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/2. maddesi uyarınca teminat aranmaksızın YÜRÜTÜLMESİNİN DURDURULMASINA…”. Muğla Vergi Mahkemesi’nin bu kararı ile mülkiyet hakkının özüne doğrudan bir müdahale oluşturan haciz işlemi uygulanırken, Anayasa ile sınırları çizilmiş hak ve yetkilerin dışına çıkılmaması gerektiği vurgulanmıştır.
Share this post