Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası)
Miras Hukukunda önemli bir yere sahip olan konu başlığımız, özellikle günümüzde mirasçılar arasında pek çok hukuki uyuşmazlığa neden olmaktadır. Mirasbırakan çoğu zaman mirasçılarından mal kaçırmak için hileli işlemlerde bulunmaktadır. Bu durumda bir kısım mirasçılar mirastan haklarını tam olarak alamazken, bir diğer mirasçı veya mirasçılar, mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu muvazaalı (hileli) işleme dayanarak, hakkından çok daha fazla mirasa sahip olabilmektedirler. Uygulamada muris muvazaası olarak adlandırılan bu durum, haklarından fazla miras payı alan mirasçılar aleyhine olacak şekilde tapu iptali ve tescil davalarının açılmasını da kaçınılmaz kılmaktadır.
Mirasbırakanın ölmeden önce, taşınmazlarını mirasçılarından birine satış gibi göstererek, diğer mirasçıları (genellikle kız çocuklarını) bu haktan mahrum bırakmasına muris muvazaası denilmektedir. Burada mirasbırakanın asıl iradesi satış değil, bağıştır. Gerçekte mirasbırakan, mirasçısına para karşılığı bu taşınmazı satmamıştır. Yani aralarında geçerli bir satış sözleşmesi bulunmamaktadır. Mirasbırakanın amacı, taşınmazı tapuda satış gibi göstererek, mirasçısına bağışlamak ve diğer mirasçılarını bu haktan yoksun bırakmaktır. Diğer deyişle, olayda bir gizli işlem (bağışlama niyeti), bir de görünürde olan işlem (satış) bulunmaktadır. Görünürde olan işlem yani satış işlemi tarafların gerçek iradelerine aykırı olduğu için hükümsüzdür.
Görünürde var olan satışın hükümsüzlüğünün sağlanması elbette ki yalnızca dava yoluyla mümkün kılınmıştır. Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasını, saklı pay sahibi olsun olmasın dava açmakta hukuki yararı bulunan, yani miras hakkından yoksun kalan tüm mirasçılar açabilecektir. Şüphesiz evlatlık olan kişilerde yasal mirasçı olduğundan dava açma hakkına sahip bulunmaktadırlar. Buna karşılık mirası reddedenler, miras hakkından feragat edenler ve mirastan ıskat (mirasçılıktan çıkarma) durumunda bu kişiler, dava açma hakkını haiz değildir.
Muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil davasında, taşınmazı muvazaalı olarak mirasbırakandan alan ve söz konusu muvazaalı satışı bilerek, kötüniyetle taşınmazı devralan üçüncü kişi davalı olarak gösterilebilir. Mirasbırakan mal kaçırmak için bir şirket kurmuş ve taşınmazlarını satış göstermek suretiyle şirkete bağışlamışsa şirketi de davalı olarak göstermek mümkündür.
Davanın sağlıklı, hakkaniyete uygun ve gerçeği ortaya çıkarmaya yönelik olacak şekilde yürütülmesi için mirasbırakan tarafından davalıya yapılan devrin muvazaaya dayalı olduğunun, yani mirasbırakanın asıl iradesinin satış olmadığının, mirastan mal kaçırma amacını taşıdığının ispatlanması gerekmektedir. Uygulamada en çok karşılaşılan ispat şekillerini şu şekilde sayabiliriz:
- Mirasbırakanın malını satmaya gereksinimi olmaması
- Haksız olarak taşınmazı devralan mirasçının alım gücünün olup olmaması
- Mirasbırakanın ölümüne çok yakın süre önce taşınmazı satmasına rağmen terekede satış bedelinin karşılığının bulunmaması
- Haksız olarak taşınmazı devralan mirasçı ile mirasbırakan arasındaki ilişki
- Bunların dışında ülke ve yörenin gelenek görenekleri
Okuyucularımızı daha iyi bilgilendirmek adına konuya ilişkin örnek vermekte yarar görmekteyiz. Örneğin; 200.000,00 TL değerinde bir apartman dairesinin tapuda 140.000,00 TL bedelle gösterilerek oğluna satış yapan kişinin, gerçekte bu taşınmazı oğluna bağışladığı kabul edilmektedir. Ölen kişinin yaptığı satışın gerçekten satış olup olmadığının tespitinin titizlikle yapılması esastır.
Doğaldır ki, muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil davası açılması, mirasbırakanın ölümüne bağlıdır. Ancak ve ancak mirasbırakanın ölümünden sonra söz konusu dava açılabilecektir. Buna karşılık davanın açılmasında herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Dava açmada hukuki yararı bulunan mirasçılar her zaman muris muvazaasına dayalı taleplerini mahkemeye iletebilirler.
Konuyla ilgili olarak Yargıtay’ın 1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; ‘bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla gerçekte bağışlamak istediği taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların muvazaa davası açma hakkı olduğu belirtilmiştir. Kararda sadece gerçekte bağışlamak istemesine rağmen mirasbırakanın satış gibi gösterilmesinden bahsedilmekle birlikte, öğreti de ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin de bu kapsamda ele alınması gerektiği kabul edilmiştir.
Muris muvazaasıyla ilgili olarak mevzuatta çok fazla hüküm bulunmamakla birlikte Yargıtay kararları ve doktrin doğrultusunda mevcut şeklini almıştır. Bu sebeple her somut olay kendine özgü hususlar içermekte olduğundan konunun derinlemesine incelenmesi gerekmektedir.
Muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasına ilişkin olarak Yargıtay’ın son kararlarından örnekler aşağıda bilginize sunulmuştur.
T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2015 / 10551
Karar: 2015 / 12513
Karar Tarihi: 03.11.2015
ÖZET: Somut olaya gelince; tanık beyanlarından mirasbırakan………..’nin hayır işlerine önem verdiği, taşınmazların davalının tasarrufunda bulunduğu, davacı tanıklarının da temliklerin mal kaçırma amaçlı değil, davacının babası İ.’in müsrif yaşam tarzından duyulan endişe nedeniyle yapıldığını beyan ettikleri, öte yandan davacının babası İ.’in 591 parsel sayılı taşınmazdaki eşi …………’dan intikal eden payı kendi adına asaleten ve çocukları davacı ile dava dışı…………’e velayeten davalıya satış aktiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Yukarıdaki ilkeler ve tanık anlatımları doğrultusunda olaya bakıldığında temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapılmadığı sonucuna varılmaktadır.(4721 S. K. m. 706) (6098 S. K. m. 237) (2644 S. K. m. 26)
Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ………………’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi …………. ile mirasbırakan anneannesi …………’ın paydaşı oldukları 8 parça taşınmazdaki paylarını satış suretiyle davalıya temlik ettiklerini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, temliklerin muvazaalı olmayıp bedeli karşılığında yapıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliklerde muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ………’ın 703 ve 804 parsel sayılı taşınmazlardaki 3/8 payını 03.02.1970 tarihli akitle, mirasbırakan ……….’nin ise; 703 ve 804 parsel sayılı taşınmazlardaki 2/8 payını 03.02.1970 tarihli akitle, 591 parsel sayılı taşınmazdaki 2/12 payını 02.03.1982 tarihli akitle, 28, 218, 479, 486 ve 488 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/4 payını 01.11.1982 tarihli akitle satış suretiyle davalıya temlik ettikleri, mirasbırakan K.’ın 13.12.1976 tarihinde öldüğü, geride eşi İ. ile çocukları davacı R. ve dava dışı İ.’i mirasçı olarak bıraktığı, mirasbırakan ……….’nin ise 13.07.1995 tarihinde öldüğü, geride kendinden önce ölen kızı …………’dan olma çocukları davacı …………. ve dava dışı………..ile davalının annesi olan ve 2011 tarihinde ölen kızı ……….’i mirasçı olarak bıraktığı, davacının 16.07.2012 tarihinde eldeki davayı açtığı kayden sabittir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706., Türk Borçlar Kanununun 237. (Borçlar Kanununun 213.) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; tanık beyanlarından mirasbırakan………..’nin hayır işlerine önem verdiği, taşınmazların davalının tasarrufunda bulunduğu, davacı tanıklarının da temliklerin mal kaçırma amaçlı değil, davacının babası İ.’in müsrif yaşam tarzından duyulan endişe nedeniyle yapıldığını beyan ettikleri, öte yandan davacının babası İ.’in 591 parsel sayılı taşınmazdaki eşi …………’dan intikal eden payı kendi adına asaleten ve çocukları davacı ile dava dışı…………’e velayeten davalıya satış aktiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki ilkeler ve tanık anlatımları doğrultusunda olaya bakıldığında temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapılmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince bozulmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) *
T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014 / 10615
Karar: 2015 / 12163
Karar Tarihi: 20.10.2015
ÖZET: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkindir. Somut olayda; mirasbırakan ……….nin böbrek hastası eşi ……….un akciğer kanseri olduğu, her ikisinin de tedavi nedeniyle paraya ihtiyaçlarının olduğu, 07/01/2005 tarihli belge ile de taşınmazın -TLye satılması hususunda anlaşıldığı, bunun -TLsinin elden ödendiği, kalan .-TL için 20/06/2006 ödeme tarihli -TLlik iki adet senet verildiği, dolayısıyla işlemin gerçek satış olup, bedelin mirasbırakan tarafından alındığı toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.(4721 S. K. m. 706) (6098 S. K. m. 237) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26) (YİBK 01.04.1974 T. 1974/1 E. 1974/2 K.)
Dava: Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ……………..’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Karar: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakan………..ın kayden malik olduğu 286 ada 1 parsel sayılı taşınmazını davalı kızlarına satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapunun iptalini ve miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, taşınmazın bedeli ödenmek suretiyle satın alındığını, murisin mal kaçırma kastının bulunmadığını, murisin böbrek hastası olup diyalize girdiğini, eşinin akciğer kanseri olduğunu, tedavi için paraya ihtiyaçları olduğundan taşınmazı satılığa çıkarttıklarını, alıcı çıkmayınca davalı ……nin eşinin taşınmazı almak istemesi üzerine, 07/01/2005 tarihli sözleşme ile aralarında anlaştıklarını, 60.000-TL olarak belirlenen bedelin 50.000-TLsinin peşin verildiğini, davalılardan B.nın düğün masraflarının da taşınmazın bedeline sayıldığını, kalan 10.000-TL için 20.06.2006 vadeli iki adet senet verildiğini, bu senetlerin daha sonra …………nın düğün masrafları için ciro edilerek kullanıldığını, mirasbırakanın satış parası ile hem kendisinin hem eşinin tedavi giderlerini karşıladığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, çekişme konusu 286 ada 1 parsel sayılı 1399,40 m2 büyüklüğünde, arsa niteliğindeki taşınmaz mirasbırakan F. adına kayıtlı iken, 28/03/2005 tarih, 3994 yevmiye nolu resmi senetle satış suretiyle 1/2 şer paylı olarak davalı kızlarına temlik edildiği, murisin 04/11/2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı çocukları …………….,…………,…………..,…………..,…………….., ile davalı kızları ………. ve ………..nın kaldığı anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakan ……….nin böbrek hastası eşi ……….un akciğer kanseri olduğu, her ikisinin de tedavi nedeniyle paraya ihtiyaçlarının olduğu, 07/01/2005 tarihli belge ile de taşınmazın 60.000-TLye satılması hususunda anlaşıldığı, bunun 50.000-TLsinin elden ödendiği, kalan 10.000-TL için 20/06/2006 ödeme tarihli 5.000-TLlik iki adet senet verildiği, dolayısıyla işlemin gerçek satış olup, bedelin mirasbırakan tarafından alındığı toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Sonuç: Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.10.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)**
*Sinerji A.ş. Hukuk Yazılımları
**Sinerji A.ş. Hukuk Yazılımları