Hekim Uygulamalarında Malpraktis Kavramı ve Hukuki Sorumluluk
“Malpraktis” kelimesi İngilizce kökenli olup esasen görevi kötüye kullanma anlamına gelmektedir. Günümüzün sürekli gelişen ve değişim gösteren hukuk dallarından biri olan sağlık hukukunda malpraktis kavramı hekimin tıbbı yanlış uygulaması, hatalı ve bilinçsiz davranışı neticesinde hastanın zarar görmesi anlamına gelmektedir. Malpraktis davalarını ise hekimin yanlış tanı veya teşhisi, kusurlu davranışı, bilgisizliği veya deneyimsizliği nedeniyle hastanın zarar görmesi neticesinde hastanın veya hasta yakınlarının açacağı tazminat davası olarak tanımlamamız mümkündür. Malpraktis davalarının açılabilmesi için hekimin kusurlu olması şarttır.
Hekimin kusurlu sayılıp sayılmamasında dikkate alınacak en önemli kıstas standart tıbbi uygulamalardır. Tıp biliminde var olan ve aynı tür hadiselerde hekimler tarafından sürekli uygulanan, doğruluğu ve güvenirliği kanıtlanmış uygulamalar standart tıbbi uygulamalardır. Doğaldır ki standart tıbbı uygulayacak hekimin hastayı iyileştirebilmesi için bulunduğu yerin koşullarının da uygun olması gerekecektir. Örneğin, büyükşehirde bulunan hekim ile kırsal kesimde bir köyde bulunan hekimin eşit şartlarda hastaya müdahalede bulunabilmesi ne yazık ki günümüz koşullarında mümkün değildir. Bu tür durumlarda hekimin sorumluluğundan bahsedebilmemiz için hekimin bulunduğu koşullar da göz önüne alınarak standart tıbbı uygulayıp uygulamadığı saptanmalıdır.
Hekimler, hastalara müdahale esnasında kusurlu davranışları ile hastaya zarar vermeleri durumunda oluşan zararı gidermekle yükümlüdürler. Buna hekimin tazminat sorumluluğu da denilmektedir. Hekimin sorumluluğu akdi olabileceği gibi akit dışı sorumluluk da olabilir. Örneğin hasta ve hekim önceden üstü kapalı veya yazılı olacak şekilde bir sözleşme yaparak tedaviye başlamış olabilecekleri gibi herhangi bir sözleşme yapmadan da tedaviye başlamış olabilirler. Her iki durumda da zarar gören hastanın, oluşan zarar ile hekimin yanlış veya ihmali davranışı arasında nedensellik bağını ispatlamak mecburiyeti vardır.
Hekimin kusurunun ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu ise hekim ve hasta arasında sözleşme olup olmamasına göre farklılık arz etmektedir. Hekim ve hasta arasında sözleşmesel bir ilişki var ise kusurun olmadığını ispat yükü hekimde olacaktır. Zira, arada akdi bir ilişki olduğundan hekimin baştan kusurlu olduğu farz edilecektir. Hata ve hekim arasında akdi bir ilişki bulunmuyorsa haksız fiil hükümleri işletileceği için kusuru ispat yükü zarar gören hasta veya hasta yakınlarında olacaktır.
Hekim hatasından kaynaklı oluşan zararlarda hasta veya hasta yakınları hekimin hatalı davranışı ile oluşan zarar arasında illiyet bağını ve duruma göre hekimin kusurlu olduğunu ispatlamaları halinde hekimden maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabileceklerdir. Hatalı veya ihmali davranışı ile hastada zarara neden olan hekim özel bir sağlık kuruluşunda mesleğini ifa ediyorsa husumeti özel sağlık kuruluşuna da yöneltmek mümkündür.
Malpraktis tazminat davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise şayet haksız fiil nedeniyle zarar oluşmuş ise (yukarıda değindiğimiz gibi hekim ve hasta arasında sözleşme yok ise) haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesi yetkilidir. Malpraktis, hekim ile hasta arasında sözleşmesel bir ilişki sonucu ortaya çıkmış ise davalının yerleşim yeri adresinde bulunan Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkili olacaktır.
Malpraktis davalarında zararın miktarı dava açıldığı esnada kesin olarak belirlenemediğinden davanın belirsiz açılması gerekmektedir. Ancak uygulama ve teori birbirinden farklı olduğu için malpraktis nedeniyle manevi tazminat davası, dava konusu miktar belirlenerek ve sonradan artırılamayacağı hususu göz önünde tutularak açılmalıdır. Maddi tazminat davasında ise zararın kesin miktarı dava sırasında alınacak bilirkişi raporuyla belirleneceği için bu miktarın sonradan artırılması yani belirsiz dava şeklinde açılması mümkündür.